24 Mayıs 2011 Salı

Dönemlik Dejavu


Bir klasik olarak son haftaya ne var ne yok sıkıştırdım yine. Son gece ödevlere başlayıp bitirmeler, son gece makale okumalar... Bu heyecan ve adrenalin beni olduğumdan 5 yaş genç gösteren ayrıntılar. Gençliğin sırrını veriyorum, altına imzamı işlerimi bitirdikten sonra atarım getirin. Koskoca bir dönemin sunumu, projesi, ödevi, otu boku bu minicik 1 haftaya sıkıştı. Sonrasında da finaller başlıyor zaten. İlk sınav da sorumlu olduğumuz ama benim daha okuyamadığım bir romanın analizi. Ohnealamualla. Günler 24 değil de 30 saat olsa hayat daha kolay olabilirdi belki de.

Teslim edilecek bir başka ödeve kaynak bulmak için TDK'ya gittik bugün. Evet kaynağı yeni buldum ne yani? -_- Böyle bir bürokrasi yok. Birbirini takip eden görevleri sırasıyla yerine getirmezsen sistem seni otomatik olarak dışarı atıyor. Metal eşyaları kenara koy, kimlik ver, yaka kartı al, yaka kartı ver, anahtar al, çantaları koy, fiş doldur... Birini atla kapının önündesin. Böyle bir sistem. Sonrasında baktık tamam yığınla yapılacak iş var ama hazır Tunalı'ya gelmişiz, hava şaşırtıcı derecede güzel, Kuğulu Park'a gidip Pınar Beyaz'a simit banmasak ayıp olur dedik. Şu hayata Kuğulu Park'ta ekmek elden su gölden yaşayan bir güvercin ya da serçe olarak gelemedim ona yanarım.Yumurtamın göte dayandığı anlarda hep çevremdeki canlı cansız varlıkların yerinde olmak isterim. "Ben burda nelerle uğraşıyorum şu direk anca burda dikiliyor!" falan. Bu da bunlardan biri. Ama yani bu kuşlar utanmasalar "nerde bu simidin çayı?" diye azarlayacaklar. Böyle kuşluktan çıkmışlar artık. Tek yaptıkları yemek yiyip birbirlerine kur yapmak. Uçmuyorlar bile, yürüyor bunlar. Bir güvercin yan yattı önümüzde. "aa napıyor bu kuş ölüyor mu?" diye heyecanlandım. Ölmüyorsa da bir yerleri kırık herhalde diye düşünürken küçük bir çocuk onu ezmeye kalkınca zahmet edip kenara yürüdü kuş. Gayet sağlamdı her yeri. Allalala dedik. Giderken bir güvercini daha öyle yan yatarken gördüm. Kanadının üstüne kaykılmış,osura osura güneşleniyor. Kuş yan yatar mı lan? Tüner en fazla ama bunlar yan yatmayı öğrenmişler. Yapacak işleri yok çünkü. Sefa pezevenkliği nedir, canlı örneği burdaki kuşlar.
Bkz: Elimde kanıtlarım var.

Hadi ben makaleye döndüm o zaman... (Sondaki üç nokta her zaman derin anlamlar taşır.Belki de iki nokta. Bilemeyiz..) Öbdüm :*

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Blög Fm


Mp3 çalarımın içindeki şarkılardan fazlasıyla sıkıldım. Yenilerini yüklemek ayrı bir emek ve de sabır işi. Ayrıca yeni şarkılar indirecek ne vaktim ne de adam gibi bir modemim var. Zaten mp3 çalarımın ekranını çatlattığımdan beri de artık eski samimiyetimiz yok kendisiyle. Çıtır günlerindeki güzelliği kalmadı, şimdi yaşlı ve çirkin. İyi günde kötü günde beraber olma sözü vermedim ona ben. Yenisini bulduğumda hemen götüne tekmeyi basarım kusura bakmasın. Zaten o da tam ihtiyacım olduğunda şarjım bitti demeyi biliyor. Artık sevgi saygı kalmadı aramızda. Alışkanlıklar hedehödösü içindeyiz. Shuffle bile heyecanlandırmıyor beni, ilişkimiz monotonluğun dibine vurdu. Yakında "sorun sende değil bende" dicem nerdeyse.

Ben de ilişkisi bitmek üzere olan her piç gibi farklı heyecanlar peşine düştüm. Radyo gibi mesela. Benim marjinalliğim bu kadar pardon hayal kırıklığına uğrattıysam. Ama zaten radyo da beni hayal kırıklığına uğratıyor raadol. Ben iyi ki aynı şarkılardan sıkıldım diyorum onlar da belli sırayla aynı şarkıları döne döne baştan çalıyor arkadaş. Dj'ler zaten ayrı bir ömür törpüsü. Hele Power fm dj'leri resmen döl ziyanı. Amerikan aksanıyla konuşmak neyin nesi, kimin fesi bilen beri gelsin. Sorsan Çorumlu falandır belki de. Bay J var bir de. Küçükken onu çok beğenir ve karizmatik bulurdum. Sonra sinir olmaya başladım ve dinlemedim. Ama yine de onu zihnimde hep karizmatik bir mature olarak hayal ederdim. Taa ki Geveze'yle televizyon programı yapana kadar. Yılların ukala, karizmatik sesi Bay J; kısa boylu, sevimsiz bir adammış meğerse. Artık onu radyoda her duyduğumda porselen dişleri gözümün önüne geliyor ve başka radyoya atlıyorum. Bir de adam yıllardır aynı terane. Evde oturup espri çalışması bence onun emeklilik vaktinin geldiğinin bir göstergesi. Geveze desen koltuk sevdalısı adamlar gibi yapıştı kalkmıyor 30 senedir o koltuktan. Ama bir program var ki benim aybalam. Radyo ODTÜ'deki Modern Sabahlar sanırım o saatlerdeki dinlenesi en güzel program. Serviste giderken gülüyorum bazen, yanımdaki götünü kımıldatıyor hafiften. Paylaşımcı biri olsam kulaklığımın tekini verir onun da gülmesini sağlarım ama kulaklık paylaşmak demek, aynı kulak çubuğuyla iki kişinin kulağını karıştırması demek bence. Babamın oğlu gelse paylaşmam o yüzden.
O halde sıradaki şarkı blög fm'den size gelsin sevgili gönül dostları. Buyrun:*
Bu da fötönün sahibi.

15 Mayıs 2011 Pazar

Baba Beni TED'e Gönder


"Ben buraya nerden düştüm?!" hissiyatı gariptir. "İyot" kimliğine bürünüşün vücut bulmuş hali çünkü. Etrafindakileri ve olup bitenleri anlamlandırmaya çalışırken niye orda olduğunu sorgularsın. Ben bu soruyu 12 saat arayla farklı kulvarlarda sordum kendime.

İlki cuma gecesi oldu. Yurttan arkadaşlarımla dışarı çıktık. Canlı müzik olan bir yerde oturalım dediler ve gittik. Ben cıstak yerlerde hiç eğlenmedim eğlenmem, Bahçeli'yi de hiç sevmedim sevemedim yıllardır. Bir Tunalı, bir Bestekar olamaz benim gözümde hiçbir zaman. Muhafazakarım biraz nabacan. Hele Brothers denen basık, karanlık ve gürültülü bir yerde hiç eğlenemem pardon. 8 kişilik yer ayırtmamıza rağmen 4 kişilik masaya 6 sandalye koymalarıyla ilk garipliği yaşadım zaten. Civar masalarla aramızda olan bir göt mesafesi, takviye sandalye-masa gibi seçenekleri de ortadan kaldırdı tabii. Derken insanlar doluşmaya, müzik çalmaya ve yanındakine ses duyurabilmek için bağırış çağırışlarla ses yükselmeye başladı. Sanırım şu hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri yanımdakinin kulağına bağırarak sesimi duyuramayışım. Yemekleri desen ayrı iğrenç. İçine et koymadan mantarlarla insan kandırmacalar falan. Sonra insanlar eğlenmeye başladı. Ben sadece şaşkınlıkla izleyebildim. Böyle kötü bir mekanda, böyle kötü şarkılarla insanın eğlenebilmesi için gözünü karartması, eğlenmeyi kafaya koyması lazım. Yıllarca tek kişilik hücre hapsinde tutulsam, müzik duymasam, insan görmesem belki o zaman. Yoksa mümkün değil yani. Gelen tipler de bir garipti. Tuvalete girdiğimde 2 kız vardı. Biri ağlıyor, öteki onu teselli ediyordu. Ağlayan kızla masadaki diğer oğlan nanay ninay yapmışlar, oğlan da masada bunu lönk diye söylemiş. Vay efendim onu mahfedecekmiş bilmem ne yapacakmış. Madem zırlayacaksın rahat dur o zaman küçük kaşarcık. Ben yerime oturdum bu kızlar çıktı arkamdan. Müziğin çalmasıyla bir döktürmeler, bir işveler... Lan? Az önce ağlayan kız 2 dakika sonra nasıl böyle gerdan kırar? Çift kişilikli misin, manyak mısın?  Garsonlar zaten ayrı hödük. Orda garsonluk mu yapıyor, otopark mafyası mı belli değil. Ben çok erken kalktım ordan ve hesabı ödemek için garsonu çağırdım, bizde öyle bir şey yok masadaki arkadaşlarınla hesaplaşın diyor. Yok ya? Dünyanın hiçbir yerinde böyle saçmalık yoktur dicem ama böyle bir mekanda çok da sorgulamamak lazım her şeyi. Tabii ki o magandanın lafını dinlemedim ve ödedim paramı gayet. Dışarı adımımı atar atmaz da, uçaktan inip toprağı öpen insanları anladım resmen.

İkincisini de ertesi gün TED Ankara Koleji'ndeki çalıştaya katılmamla yaşadım. Zaten okulun kampüsü bizim üniversite kampüsünden büyük. Merhaba ilk gark oluş. En üst katta öğrencilerin, alt katta edebiyatçıların sempozyumları vardı. Öğrencilerinkini izleyelim bakalım neler yapıyorlar dedik. Hepsi benden büyüklerdi bir kere. Bence TED bizi kandırdı. Sulak yerde mi büyüdünüz siz? desem değil, her ne kadar bu sene Ankara tropikal bir iklim olsa da coğrafyası belli sonuçta. Koy o liselilerin yanına beni, ben sanki 10. sınıfım, onlar da beni izlemeye gelmiş gözlemci üniversite öğrencileri. Böyle benden 5-6 yaş büyük duruyorlar anlamadım. Sonra tartışmaya başladılar. Kurdukları cümleler de bir liseli cümleleri değil zaten. Godot'yu Beklerken'i okumuşlar, Dönüşüm'den bahsediyorlar falan. "diyalektik materyalizm" i cümle içinde kullanıyor lan bunlar. Bir kız konuşmaya başladı, 9. sınıf öğrencisiymiş. "Ben Nazım Hikmetlerle büyümedim. Ben Antik Yunan'la, Aristoteles'le büyüdüm. Mesela Shakespeare şiirlerine baktığımızda ordaki keçi motifinin Antik Yunan'daki cinselliğe gönderme yaptığını görürüz..." hedehödö demeye başladı. Lan? Kızım sen nerde yaşıyorsun, senin anan baban kim? Bunu bir sorarlar adama. Sonra arkadaşlarımla birbirimize baktık. Biz nerdeyiz, bunlar kim? Bizim burda ne işimiz var? gibi bir sürü sorulara gark olduk içten içe. Ordan çıkınca yaptığımız küçük bir hesaplamayla yaklaşık 300bin gaymeyi TED'e yatırdığımız taktirde biz de böyle cümleler kurabilcez. Bu demek oluyor ki kreşten itibaren eğitim hayatına tekrar başlıyoruz ama olsun. Maksat diyalektik materyalizm'i cümle içinde kullanıp, Shakespeare şiirlerine Antik Yunan'dan göndermeler yapabilmek. Geç olsun güç olmasın genşler.

12 Mayıs 2011 Perşembe

Bir Genç Kızın Sövdüğü


Merhaba ben şenlik haftasında günlerdir yurdunda alerji yüzünden yatan kız, tanışalım mı? Efendim? Aa siz de mi şenliklerden verim alamadınız bu sene? Hayırdır? Ah yağmur di mi! Evet yağ yağ yağ bitmedi. Gök yarıldı, kustu ne var ne yok. Demek ben yatarken siz de eğlenemiyorsunuz. Tuh :ı  Ilık bir mayıs akşamında ODTÜ çimlerinin üzerinde oturmalar, yıldızları izlerken serin serin bira içmeler, arkadaşlarınla hoşbeş ederken arkadan sevdiğin müziğin gelmesi  falan.. Güzel şeyler tabii bunlar. Bu sene yaşayamamanız kötü. Hadi her şeyi geç bizim okulun dandik luna parkına 2-3 tur binseydiniz o da iyiydi. Havalar güzel olsaydı da ben eğlenemeyecektim bu sene malum hastayım ama sizin için gerçekten yıkıldım. Büyük talihsizlik. Kendim için hiç üzülmüyorum, hep siz, hep... Nah! Beter olun lan! Bencil biri olduğumu daha önce de söylemiş miydim? Teşekkürler Mikail bebişim!

Alerji, sinüzit yetmedi bir de deli doktorun verdiği ilaçlar midemi bozdu. Gittim yanına bir tarot baktırdım. Mars 2. eve girmiş. Rahatlık bolluk varmış önümüzdeki günlerde.  Uzun boylu, beyaz tenli bir balina çıktı sonra, kısmetmiş. "Peki midem?" dedim. "Alevlendi ya ondan o." dedi. "Alerji mi?" dedim. "Yok aşk." dedi bu sefer de. Tamam heyecanlanınca midem bulanır benim ama heyecanlanmayalı da bayaa bir oluyor daktır dedim. "O zaman haplardandır." dedi. Midemi düzeltmek için ilaçlar verdi. Onu düzeltcem diye bu sefer de götümü bozmaz umarım.

Sürekli yatıp uyuduğum için sıkılıyorum haliyle. Müzik dinliyorum ben de. Spotify benim bilgisayarımı kalbur üstü yapan bir detaydı. Bir statü farkıydı. İstediğim kişiyi istediğim kolaylıkla dinleyebilmek ayrı lükstü. Bazen şarkı aralarında reklam giriyordu ama o Biritiş aksanı bile seviyordum ben. Bütün cümlelerim di'li geçmiş zaman bilmem farkında mısın blög? Çünkü Spotify denen piç, Premium üyeliği neredeyse zorunlu kıldı 1 Mayıs itibariyle. Ayda sadece 10 saatlik dinleme hakkı koymuşlar. E ama ben hastayım, yurttayım, sıkılıyorum, hebele? 10 saat yeter mi lan! Sağ üst köşede an be an dolan bir bar var. Her ilerleyişi beni kahırlardan kahırlara sürüklüyor. Bir de ben bir şarkıya belli dönemler takarım. Günde 3-5 kere dinlerim, belki daha da fazla. Ama Spotify buna da limon sıktı. Çünkü 1 şarkıyı en fazla 5 kere dinleyebilecekmişim. Şarkı biterken tam "repeat" bıdısına bastım ki bilgisayarımdan bir ses çıktı. "Merhaba ben kapitalizmin piçiyim, tanışalım mı?" Dinletmiyor bir daha o şarkıyı. Resmen ya para yatır ya da çek git burdan dedi bana! Sen mi büyüksün ben mi büyüğüm Spotify! Premium üyelik falan almıyorum. Youtube'dan, Fizy'den dinlerim sana mı kaldım piç! Al linki bile paylaşıyorum. Dönüp dönüp dinlemeyi planlıyorum sabaha kadar. Siz de dinleyin böbüşler alın:*
http://fizy.com/#s/1lv0hr

10 Mayıs 2011 Salı

Şok Kampanya! Muayene Olana Kahve Falı Bizden!


Baharda deli divane alerji olmak gibi bir huy edindim 2 senedir. İnsanlar baharda aşık olur, sevgilileriyle o şenlik senin bu konser benim fink atar, hiçbir şey yapamıyorsa 2 tur Tunalı'da gezer.. Ne biliyim yapar yani bir şeyler. Ama ben alerji oluyorum. 2 gündür camış gibi yataktayım. Çünkü sinüzitlerimin de etkisiyle kafam iki loplu koca bir göt gibi. O kadar ağır ki kalksam ağırlığı taşıyamadığım için ya öne ya arkaya devrilirim. Burnum desen akmaktan koptu artık zaten. Peçeteleri sıkıp büküp 0.5 burun deliklerime sokmak suretiyle hasarı en az seviyede tutmaya çalışıyorum.

Sabah doktora gittim. Çok garip bir adamdı. Zaten normal insanlarla karşılaşmak gibi kötü huyum yoktur benim hiç. "Evinde kedi ya da köpek var di mi! Hadi itiraf et!" dedi bana burnuma bakar bakmaz. İtiraf kadar iddialı olmasa da gerçekleri söyledim artık. Eve bir kere yavru kediyle geldiğimde annemin suratıma kapıyı kapattığını söylemedim ama. "Hımm uzaktan seviyorsun o zaman. Çünkü sende gördüğü hayvanları sevecek bir tip var" dedi. Fal baktırmaya mı geldik, muayeneye mi belli değil yani, garip bir ortam. "Eh olduğu kadar" dedim. "Yaklaşma uzaktan sev." dedi. "Anne!" dedim sarıldım boynuna. Şimdi de annemin ruhu içine kaçmıştı çünkü. Böyle paranormal aktiviteler falan. "Durup dururken böyle alevlenmez. Gerçi alevlenme mevsimi geldi" dedi. "Aşkın mı?" dedim. "Yok alerjinin" dedi. Hayır demedim tabii böyle bir şey. Sonra "Sigara içiyorsun ama" dedi. Sigara içen insanların yanında biraz kalsam tıkanıyorum ben ne sigarası beyim? diye tam nereye düştüğümü sorgulamaya başlamışken "Ama sende sigara içen bir tip yok." dedi başladı yine fal bakmaya. "Peki 3 vakte kadar yol var mı?" dedim. Yol yokmuş ama sinüzit varmış. İki baş parmağını alnıma ve elmacık kemiklerime batırarak onlara da baktı. Bir de "böyle yapınca ağrı oluyor mu?" demiyorlar mı hastasıyım. Lop et değil lan o, kemik parmağını batırdığın yer. Acıyor tabii. Sinüzit olmasa da acır. Senin hevesini kırmamak için ağrı var demiyor kimse. Bu konuda anlaşamıyorum hiçbiriyle. En sonunda da "Sen bitmişsin ya! Alerji, sinüzit tıkamış seni tamamen. Nasıl ayaktasın hala!" dedi. Bu diyaloğun sonunda "Benzetmek gibi olmasın bizim bir rahmetli vardı.. Seviiim koş Katiller geldi!" gibi konuşmalar gerçekleşecek sandım. Adam doktor değil Baykuş Cemil. En nihayetinde alerji iğnesi yaptılar bana. Alerji hapları verdi, sinüzitim için antibiyotik verdi. Oo merhaba "antibiyotik kafası" biz de ne zamandır sizi bekliyorduk! Özlettiniz. Nidalarıyla sarıldım ilaçlarıma. Alerji hapım da uyku ve sersemlik yapıyormuş bu arada. Önümüzdeki günler ben yine güzel olcam anlaşıldı. Sizin için de sorun yoksa siz mutlu, Lerzan mutlu yani.

Millet şu an şenliklerde fink atıyor. Facebook'um iletisine "@Hacettepe şenliiik:):)))99" yazanlarla dolu. Ama benim bira uzatanlara "yok ben alkol almıyım şimdi, antibiyotik kullanıyorum da. Ama varsa bir kola içerim ehe ehe" demeye hiç niyetim yok cemaatçiler gibi. Zaten hava soğuk. Ben daha şenlik havasına girmedim ki ne konseri? Ayrıca şeytan boynuzlu, melek hareli taçlar takan kızlar da artık çok sıktı. Gelin ben size antibiyotik veriyim, daha çok eğleniriz. Yeni geldi bu mal. Temiz. Ama ben uyuyabilirim siz bana bakmayın. Eğlenmenize devam edin. Üstüme polar battaniye örtün yeter. Öpük:*

8 Mayıs 2011 Pazar

Satıcı Değil İçiciyim


Yarım kürelerin yer değiştirmesiyle malumunuz mevsimler değişti. Artık önümüz yaz, havalar ısınır, kuşlar, böcekler gibi laflar mazide hoş bir seda olarak kaldı. Önümüz kış çünkü. Dolayısıyla havalar gün be gün soğuyor. Yaz-kış saati uygulaması gibi bir bocalama süreci yaşıyorum ama bir süre sonra rayına oturur sanırım. Bu adaptasyon sürecinde hastalanmaydı, ses kısılmasıydı, sümük akmasıydı falan olur o kadar.

İyileşmek için soğuk algınlığı ilaçları içiyorum ama iyileşiyor muyum güzelleşiyor muyum belli değil. Vücudumu bilmem ama kafam güzel onu biliyorum. "Benical kafası" diye bir şey var şu hayatta. Bunu "Theraflu kafası" ya da "Nurofen kafası" takip edebilir. Artık sizin paşa gönlünüz bilir onu. Hepsi apayrı tecrübeler. Hepsini ayrı ayrı tavsiye ederim. Ben şu sıralar Benical'le güzelleşiyorum. Böyle bir uyuşma, sersemlik, elinin ayağının tutmaması gibi etkileri var. Karşında konuşanı dinlermiş gibi yapıp beyninde o seslerin yankısı değişik bir his. Uyku yapıyor işte biraz. Zaten kafan bir milyonken pek de farkında olmuyorsun.

Kötüleşen ekonomi torbacıları da vurmuştur tahminimce. Bence soğuk algınlığı ilaçları Hızır gibi yetişebilir bu duruma. Piyasa canlanır, Dolar düşer, borsa yükselir vs. Maksat ekonomiye can gelsin. Ben uyudum o zaman:*

7 Mayıs 2011 Cumartesi

O Halde Uçalım!


Geçen sene üşengeçliğimden katılamadığım Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde bu sene nihayet Tayfun'cuğumun teşvikiyle görevliyim. Bu seferki tema; son zamanlarda ensemizde fazlasıyla hissettiğimiz ve aslında yaşamın her alanında olan "iktidar".

5 Mayıs akşamı Devlet Tiyatroları Şinasi Sahnesi'nde açılış töreni vardı. Ben değişik bir kadınla girişte festival programı ve kitapçığı dağıttım ilk başta. Gelenlerin standımızdaki tüm ürünleri almalarına "Program ücretsiz, kitapçık 5 lira" dedikten sonra "hıı kitapçığı almıştım ben zaten porooğramı alıyım o zaman" demelerine ayrı güldüm. Ya da 5 lira olduğunu öğrendiklerinde "oldu o zaman yük olmasın şimdi dönüşte alalım biz" dediler. Pardon da o anne taktiği yani. Yer miyim ben? Benim beğendiğim ama fazla tuzlu olan bir şey olduğunda mağaza görevlisine söylenen bir yalan bu. Dönüşte oraya uğranmayacağını herkes bilir. Neyse bizim de kimseye zorla bir şey sattığımız yoktu zaten. Basın mensuplarına doldurttuğum forma inatla ismini yazmak isteyen misafirlere izah etmeye çalıştım ama bir tane kadın cep telefonuyla kayıt yapabileceğini söyleyince tamam dedim artık, madem bu kadar gazeteci hissediyorsun kendini, doldur formu. Çünkü mottomuz buydu: Gülümseyerek çöz!

Hava almak için Tayfun'la dışarı çıktığımızda ufacık tefecik içi dolu turşucuk bir kadın geldi hızlı hızlı adımlarla yanımıza. Açılışın sunuculuğunu yapan Ayça Bingöl'müş meğerse. Kadın gayet genç, güler yüzlü çıtır bir şeymiş aslında. Ah Cemile dedim, dizide seni iyi çökertmişler. "Duygu size kulise kadar eşlik etsin" dedi Tayfun, aldım kadını yürüyoruz ama kulisin yerini bilseydim iyiydi. Neyse ki yerini o biliyormuş da bana eşlik etti kulise kadar. "Tamam" dedim "Cemile'cim makyajım yapılcak, dışarda bekleyebilirsin."

Tören başladığında ben de standdan ayrılıp salona geçtim. Güzel insanlar, güzel organizasyon.. "Feminizm" kavramının kulak memesi kıvamına getirilmeden layıkıyla savunulduğu bir yer. Kadından, çocuk gelinlere, ensest tacizlere kadar ne kadar parmak varsa basılıyor bir bir. Ayrıca hükümet cesurca eleştirirlerken, TRT'nin o sırada canlı yayında ne yapıp da o konuşmaları kestiğini merak ediyorum aslında. Kesip kesmediğini bilmiyorum tabii ama gösterdiğini de sanmıyorum. Bir 118-33 reklamı falan girmiştir mutlaka o sırada araya. Neyse o sırada bu tip şeylere çok takılmamaya çalıştım çünkü takınca hatlar kopuyor bende. Ödüllerin de verilmesiyle birlikte açılış töreni de bitmiş oldu. Derya Alabora ve Sibel Kekilli'nin oynadığı Ayrılık filminin gösterimi vardı sonrasında ama ben artık döndüm yuvama izlemedim onu. Zira 5 saat ayakta kalmak yordu biraz beni. İşte öyle genşler, ben 12 Mayıs'a kadar bazı günler Kızılırmak Sineması'nda gönüllü olarak çalışıyor olcam yine. Çalışmadığım zamanlarda da film izlerim artık çünkü izleyeceğim bir sürü film var, not ettim hepsini. Ankara'da olup da "Bu hafta ne yapsam acaba?" diyen varsa, Alman Kültür Merkezi ve Kızılırmak Sineması şahane tercih derim ben. Ayrıca bu sene Hacettepe Üniversitesi, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi'nde de özel gösterimler ve söyleşiler olacak. Daha ne olsun?

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Büyüyünce Android Olcam Demedim Hiç Soranlara


Bütün ödevlerimi son zamana bırakırım ben. Sadece ödev değil, ilkokuldayken bile servis gelirdi kapının önüne, kitabım nerdee diye çığlık ata ata çantamı hazırlamaya çalışırdım. Çok munis, çalışkan gibi gözükebilirim kimi çevrelerce ama işin aslı bu, üzgünüm. Göktürkçe vizesine bile herkes öncesinde aylarca çalışırken ben 1 hafta kala alfabeyi ve ek-kök özelliklerini öğrenerek girdim. Sonuç; düzenli ve çalışkan biri değilim, sadece beyin kıvrımlarım pırıl pırıl. Öhm neyse. Bir baktık finallerin başlamasına aylar değil haftalar kalmış. Yani bu demek oluyor ki tüm derslerden hazırlamam gereken ödevlerin teslimine de az kalmış. Yapacağım sunumlara hazırlanmam için de az kalmış. Her şeye az kalmış yani. Bunlardan biri epik tiyatro ve Mahagonny Kenti'nin sunumuydu mesela. Bertolt Brecht zaten bir dönem çalışılması gereken bir adam. Biz sadece o 1 dönemi biraz kısa tuttuk. Dolayısıyla geç saatlere kadar çalışma, sunum hazırlama, replik ezberleme vs yorulmuşum canlar. Kafa göz yarmadan bu işi de hallettik bugün ve ben öğlen kendimi yatağa atar atmaz bayılmışım.

"Ya allah bismillah allahuekber!" nidalarıyla sıçradım yataktan. Bu tip laflardan hep korkarım zaten, bir de uykumdan o şekilde uyandırılmak kalp ritmimi bozdu. Uyku sersemiyle noluyoruz lan savaş mı çıktı, şeriat mı geldi, kim bunlar! diye cama koştum. Tandoğan Meydanı'ndaysa yaşadığınız yer, zaten bu tip eylemlere alışık olmanız gerekir ama pratikte iş başka işte, kalp ritmi bu dinlemiyor. Mavili bayraklar, Gazi Üniversitesi, Ülkü Ocakları ıbıttı gıbıttısını görünce olayı az çok idrak edebildim ama "polis bizim canımız" bilmem neyimiz sloganlarını duyunca dedim nasıl yani? Tamam polisle olan aşklarına, niyetlerinin ciddi olduğuna yıllardır aşinayız ama böyle ulu orta da söylendiğini duymak bir garip oldu. Kız tarafı hoş karşılar mı hem bakalım? Normalde gaz bombalarıyla, tazyikli sularla, joplarla insanların pekmezini akıtan polisler, baktım sağdan sağdan Maltepe'ye doğru süzülüyorlar edalı işveli köylü güzelleri gibi. Hatta döndü bir tanesi reislerden birine öpücük attı falan. Hiç bizim daha önce gördüklerimize benzemiyordu bunlar. Adil düzeninizi seviyim. Hey cidi.

Uykum da bölündü zaten. İnternete bakındım ne var ne yok diye. Bir sürü şey varmış yine. Bir ölüm haberi vardı özellikle. "Haydar" kelimesinin sansüre uğramasına yeni yeni alışırken bu seferki biraz ağır geldi sanırım bünyeme. Ağustostan itibaren hünkarım hangi sitelere girmemi isterse oralara girebilcekmişim. Her geçen an daha demokratik, daha da özgürüz. Bu nasıl bir sevinç, nasıl bir gurur kaynağı.. Sırada ne var peki? Bunu sormaya da ciddi anlamda korkuyorum. Çünkü her an biri çıkıp "Beyninize yerleştireceğimiz çip aracılığıyla belli konularda düşünmenizi sağlayacağız. Yeterince başımızı ağrıttınız zaten. Artık öyle kötü kötü şeyler düşünmek yok! Biz sizin iyiliğinizi istiyoruz ve biz ne istersek onu düşüneceksiniz." gibi bir şey söyleyebilir. Kanal projesinden sonra "çip projesi". Fantastik film mübarek. Tedirginlikle bekliyorum. Öpücük möpücük yok bu sefer. Gülü gülü.