Bir süredir seninle ilgilenmiyorum blög. Çünkü İlke bize geldi ve bana bir detoks programı hazırladı. İnternet detoksu. Kibrit kutusu kadar Facebook yiyorum mesela. Bazı profiller, un, tuz, şeker gibi yasak, girmiyorum onlara. Müzik ve blog serbest ama gün içinde denizdi, gezmeydi derken yoruluyorum onlara da bakamıyorum zaten. Sıkı bir diyet bu anlayacağın. Ama sonucu ne olur bilemiyorum. Her yaz çıkan "Sibel Can diyeti" gibi bir şey çünkü. Ortada da Sibel Can gibi "koskoca" bir gerçek varken gerisi boş zaten. Hangi diyet yani? Bunu sorarlar adama. Ama hevesini kaçırmıyorum arkadaşımın. O bana yaşam koçluğu yapmaktan memnun çünkü.
Babam hala yok bu arada. 2 günlüğüne diye gitmişti oysa. Dede ve babanne hastalıkları bahane edilip aslında boşandıklarını ve bunu benden gizlediklerini düşünmeye başladım artık. "Anne babası boşanmış sorunlu ergenler gibi olcam" diye ortalarda gezerken, "30 yaşından sonra ergen olunmaz" diye annemden tokat gibi cevaplar geliyor. Annemin dili papuç kadar blög hiç bahsetmiş miydim? Ona çekme ihtimalim çok yüksek yani. "Ne 30'u be! 22 yıl, 11 ay, 18 gün" diye düzeltiyorum gerçi. Bu arada onca detayı doğum günümde bir güzellik yap diye veriyorum blög. 6 Ağustos'ta bana Godot'yu getir mesela. Beklediğimize değsin. Bir işe yara di mi?
O değil de Amy Winehouse da öldü ya lan. Yıllar önce Attila İlhan'ın bir programı vardı televizyonda. "Yakında ölür bu adam." demiştim ve 1 hafta içinde ölmüştü. Kanal 7'deki Üçüncü Boyut türü bir programa çıksam çıkarım yani. Nur topu gibi kızım. Babam da bana gizli bir öfke duyup, "şom ağzına.." biber süreyim gibi hislere kapılmıştı. Amy Winehouse için de herkesin hemen hemen aynı öfkeyi hissettiğini sanıyorum. "Ölür yakında diye ben demiştim" cümlesini kurmayan varsa ek süre veriyorum, bu süre içinde kurabilir. İstanbul'a geldiğinde mutlaka konserine gitmek isteyip, gelseydi de gitmeyecek bir kitlenin içindeydim. Amy Winehouse fanı olmadım hiçbir zaman ama son konserindeki görüntülerin, birinin leş hallerine bakıp "tü kaka" derken mastürbe hazlar duyan insanlar tarafından paylaşılmasından da rahatsız oldum. Amy de her insan gibi yiyip içtiği gibi sıçabiliyordu sonuçta. Ve sıçtı da. Ha şimdi tutup Amy Winehouse videoları paylaşmam ama Hıncal Uluç tiplilerin su testilerine küfür edebilirim. Gerçi içimden ederim kimseyle polemiğe girmem. Zaten Facebook rejimindeyim.
Bu sıralar içimde gökkuşakları çarpışıp, kalbim bir ters bir düz taklalar atmıyor blög. İç dünyam Justin Bieber tipli bir ergen. Ağzının orta yerine çakmak istiyorum ama ana yüreği dayanmıyor. Haliyle enseye şaplak göte parmak yazılar yazamıyorum. Hoş bu tarz yazılar yazmak için zorlamıyorum kendimi zaten. Halet-i ruhiyeme göre gelişine sallıyorum ben. "Bu blogun konsepti bu gardaş. Bir başladıysan öyle devam edecen" diye bıyık buran bir adam oturmuyor kapının girişinde. Konsepti belirlemek benim elimde sonuçta. Hatta konseptin kendisi benim. Yazılarımı okuyan, tanıdığım arkadaşlarım dışında; beni hiç tanımayan, minnak bir okuyucu kitlem var. Ve bu çekirdek aile kıvamındaki grubun varlığı beni mutlu edip, gelen yorumlar sırtımdaki tam kaşınan yeri bulup kaşısa da, bu blogu sadece yazmak için yazdığımı hatırlatıp "gülüyoduk eyiydi, son yazılarını hiç sevmedim, eskisi gibi yazsana eğlendirsene" tarzı yorumları görmezden gelerek sildiğimi belirtmek istiyorum. Oldu olacak fındık fıstık da atın amk.
Hadi "İsmini Vermek İstemeyen Duygu" luğumu bozmayıp öbüyorum sizleri ben yine de :*
Hadi "İsmini Vermek İstemeyen Duygu" luğumu bozmayıp öbüyorum sizleri ben yine de :*