29 Eylül 2012 Cumartesi

Boğaçay Köprüsü %100 Çalışıyor!


Bir aydır çalışıyorum blög. O cağnım cağnaağnım üniversite yıllarım, mazide hoş bir seda olarak kaldı. İlk iki haftalık seminer dönemi çok güzeldi. Minnoş insanlarla tanıştım, "Aman ne huzurlu bir ortam" diye içten bir oh çektim. Derken okullar açıldı ve perde kapandı. Ruhen ve fiziken bambaşka bir boyuttayım. Sanırım hayatımın en yorucu ve mutsuz dönemini yaşıyorum ama detay da vermicem bu konu hakkında. Sadece şundan eminim ki insan gerçekten sevdiği mesleği yapmalı. Öteki türlü Çin işkencesi gibi bir şey oluyor. 

Neyse ağlak bir yazı olmayacak bu. Zira bu yazının yazılma gayesi kısmetlerim."-lerim" kısmı dikkat çekti mi bilmiyorum ama çekmediyse de ben çekeyim. Zaten annemin hayallerinde, ben işe başladığımda nur topu gibi biriyle tanışıp onunla şakalar komiklikler yaşamam vardı. Hatta annemin teyzesi, kızı için Roma'daki Aşk Çeşmesi'ne para attığını söylediğinde annemin bana söylediği şey, "Ben şimdi Roma'ya gidemem ama senin için ilerideki Boğaçay köprüsünün üstünden para atarım." oldu. İşte kimi anneler Roma'daki Aşk Çeşmesi'nden kızına dilek dilerken, benim annem de derenin üstünden diliyor. Böyle halka yakın, böyle onlarla iç içeyiz biz ailecek. Evdeki bütün 5-10 kuruşları cebine doldurup köprünün başına gitmiş olacak ki işe başlamamla o paraların faydasını gördüm ben hemen.

Ben çok çay içmem blög. Kahvaltıda bir fincan içerim kuru kuru gitmiyor diye o kadar. Örtmen olunca içmek gerekiyormuş meğer. O ses çıkmıyormuş yoksa başka türlü. Çayları getiren çocuk, benim şekersiz içtiğimi fark edip 2. çay itibariyle çayımı şekersiz getirmeye başladı. "Hocam siz şekersiz içiyorsunuz, biliyorum." diyor çapkın çapkın gülerek. Gerçi çok şekerli içen arkadaşıma da 5 şeker falan getiriyor. Ona da "Hocam sizin için çok şeker getirdim." diyor. O biraz cilveyi seviyor anladığım kadarıyla. Çapkın bir çocuk.

Serviste bir hoca var sonra. Sürekli benimle konuşmaya çalışıyor. Yaşımı sordu, benden 10 yaş büyükmüş. "Genç gösteriyorum ama şapka taktığımda 3-5 yaş daha da genç gösteriyorum." dediği günün ertesi günü şapkayla okula gelmeye başladı. Serviste yine biri var. O kadar kasıntı ki, gören okulun hisse sahibi falan zanneder. Ama servisle gidip gelen biri en nihayetinde. Hiç konuşmadığımız halde Facebook'tan beni bulup mesaj atmış: "Erdem diye bir arkadaşımı ararken sizi gördüm :)" diye. Okulda bambaşka bir profil yansıtmıyor olsam "Yalanını s......" diye cevaplardım ama çok kibar ve de munis biri gibi davranıyorum. 

Durakta sapığım var bir de. Böyle filmlerde olur ya sessiz, ezik, gariban gözüken biri aslında seri katildir. Bu adam da aynı öyle biri. Beni her sabah durakta görüyormuş tanışmak istemiş. Ama ellerini heyecandan ovuşturuyor, kekeliyor falan gören şefkat göstermek ister. Anlayamadığım bu kadar çekingen birinin durakta gördüğü birine yazma çabası. Her sabah dibimde bitiyor. Adamdan o kadar tırstım ki normalde hiç söylemeyeceğim bir şeyi söyleyip "Benim babam emekli asker." dedim. "Tabancası var yani seni pipinden vurur." mesajını alsın istedim. Belki gerçekten gözüktüğü gibi zararsız biridir ama bu filmler, diziler de boşuna çekilmiyor değil mi efenim? 

Son olarak da bilgisayarıma flash disk'ten bulaşan virüs için götürdüğüm bilgisayarcının, bütün parfümünü bilgisayarıma boşaltma hadisesi var. Adamda öyle bir hava var ki, sanki babasına ait bir şirkette yazılım mühendisliği yapıyor. Sen de o şirkette çalışmak için mülakata gelmiş ezik bir yeni mezunsun. Öyle bir hava, öyle bir fiyaka. Yaptığı işi küçümsemiyorum ama o havayla sadece bilgisayarlara format atmak çok tezat. Bilgisayarımı eve getirip açmamla, parfüm kokusunun eve dolması bir oldu. Nasıl leş, nasıl ağır bir parfüm. Ondaki parfümün bilgisayara sinmesi olayı falan değil bu. Bildiğin en az 3-4 kez sıkmış klavyeye. Benim bilgisayarı açtığımda "Ah bu nasıl bir koku! Hemen gidip formatçıyla sevişmem lazım!" dememi hayal ederek yapmış olmalı. Annemle sildik, havalandırdık ama hala bilgisayarım ve dolayısıyla ellerim hiç tanımadığım bir adam kokuyor buram buram. 

Böyle manyak insanlarla dolu etrafım. Bunların sorumlusu olarak da annemi görüyorum ben. İnsan tek evladı için biraz yüksek hedefler koymalı kendine, biraz paradan feragat etmeli. Sonra "Elalemin sevgilileriyle fotoğrafı varken senin niye kedi köpekle?" diye sormamalı.