20 Aralık 2011 Salı

Batan Geminin Mimleri Bunlar


Yeni bir mim konusu var. Bu sefer mimikleyen Mr.E
Mim konusu; yeni yılda istediğimiz 12 şeyi yazıp 12 bloggerı mimleyecekmişiz. Yalnız ben 12 tane blog okumadığım için ikinci seçeneği eliyorum izninle sevgili Mistır İ.

Birincilik tacı tepesinde "dünya barışı istiyorum ehi" diyen güzellik kraliçeleri gibi riyakar olamayacağım. Tamam olabiliyorsa o da olsun tabii ama benim daha bireysel ve tamamen bencilce isteklerim var müsaadenizle. 

1. Yeni yılda bir baltaya sap olmak istiyorum mesela. Öncelikli tercihim şöyle boğazı ve yedi tepesi olan, 34 plakalı bir şehirde yüksek lisans yapmak olabilir. Orası olmazsa, şöyle Türkiye haritasını cetvelle Ankara'nın ortasından ikiye bölerek sol tarafta kalan kısımdan herhangi bir şehirde de yapabilirim. Bunun için ÜSD'den insan gibi bir puan almam lazım tabii. O da olmadı  bir kolej, kapılarını sonuna kadar açıp orada çalışmam için bana yalvarabilir. Ya da hiç olmazsa üniversiteler Türk Dili ve Edebiyatı okutmanı olarak bana davetiyelerle teklifler yollayabilir, yollarıma gül dökebilir. Neden olmasın yani? Tekliflere açığım sonuçta. 

2. Sevdiğim insanlar hemen başucumda olsun istiyorum. Özlemek falan olmasın hiç.

3. Büyük ikramiye bir zahmet bana çıksın istiyorum. Hatta çeyrek biletim olduğu için benim dışımda 3 kişiye daha çıkabilir. Böyle de paylaşımcı ve düşünceli bir insanım özümde. Bana çıkmıyorsa bile İlke'ye çıksın bari. Çünkü bana araba alacakmış çıkarsa. 

4. Artık bu sene plajdan tepemde uçanları izlemek yerine, Baba Dağı'ndan yamaç paraşütü yapmak istiyorum.

5. Kilolarca Antep fıstıklı çifte kavrulmuş lokum yemek, ama hiç kilo almamak istiyorum.

6. Daha çok film izlemek istiyorum. 

7. Yine Massive Attack gelsin ve bu sefer gideyim istiyorum. 

8. Tutunamayanlar'ı bitirmek istiyorum.

9. Kaş'ta yine aynı ekiple tatil yapmak istiyorum.

10. Hiçbir şey bilmediği halde çok şey biliyormuş gibi ortalıkta gezinen insanlar etrafımda olmasın istiyorum. 

11. Esra ve Ceyda kardeşleri, Adnan Oktar'la Gece Sohbetleri programında görmek istiyorum. 

12. Son olarak da Esra Hanım, bana bu programda talip olacak adayların evi olsun, arabası olsun, emekli maaşı olsun, hiç evlenmemiş olsun, evlenip boşandıysa da çocuksuz olsun, beni taşıyabilsin ve döşü kıllı olsun istiyorum. Kıllı ama öyle çok kıllı değil, az kıllı olsun istiyorum. Bu kadar. 

16 Aralık 2011 Cuma

Üçüncü Haklarını Koruma Derneği


Şu hayatta bazı insanlar vardır; çift olan arkadaşlarının yanındaki saptır, okey'de yancıdır, sinemadaki sevgili koltuğunun yanındaki tekli koltuktur. Eğer okey oynanıyorsa hiç yancı olmam, hep oynarım  ama diğerleri konusunda bu kadar iddialı değilim. Yakın arkadaşlarımın hepsi çift. Şu an en yakın arkadaşımın ilişkisinden kelli hep "sap" sıfatını yemek zorunda kalıyorum. Kaderim midir nedir yani bu durum? Ve siz bilir misiniz ki biz üçüncülere hayat çok zordur. 

Mesela ilişkilerinin ilk zamanlarında en vıcık vıcık hallerine tanık olmak zorunda kalırsınız. Hep beraber otururken hop öpüşmeye başlarlar. Siz o sırada öküz gibi onlara bakmamak için yanda koşuşturan sevimsiz çocuğa, yoldan geçen arabaya, uçan kuşa falan bakmak zorunda kalırsınız aval aval. Bir kere hep kendinizi fazlalık gibi hissedersiniz. Zannedersiniz ki siz yokken bu çift hayatının en romantik, en eğlenceli dakikalarını yaşayacak ama siz varsınız diye bu anlardan mahrum kalıyor. Oysa mal mal oturuyorlar biliyorum. Ya da öğle arasında, okul çıkışında yemek yiyecekken, onları baş başa bırakmak için "hadi siz gidin" gibi şeyler söylersiniz. Hep ekstra bir çaba, ekstra bir külfet. 

Benim başımda da öyle bir çift var ki, onları baş başa bırakmak için sıradan bir "üçüncü"nün harcadığı enerjinin iki üç mislini harcamak zorunda kalıyorum. "Gelmek istemiyorum siz gidin" dediğimde biri sağ koluma, biri sol koluma yapışıp beni zorla sürüklüyor. "Bu ilişki üç kişilik değil kendinize gelin" diyorum, hala bana sinemaya beraber gidelim diye tutturuyorlar. Zaten çiftlerden ikisi de sizin arkadaşınızsa öyle kendinizi dışlanmış, itilmiş ya da kakılmış hissetmiyorsunuz ama insan yine de onları yalnız bırakmak istiyor. Mesela şimdi sinemaya gitmedim onlarla. Zaten sinemada yiyişme yaşını çoktan geçtiler. Bütün çabam biraz sevgili gibi baş başa vakit geçirsinler diye.

Aslında benim buradaki derdim profil fotoğrafıma troll face koymak, "vay efendim herkes çift gezerken ben niye tekim"  ya da "aa bak onlar el ele, hadi sevgilim ver bir alt duduş" durumu değil kesinlikle. Benim derdim; toplum tarafından ötekileştirilmiş ve bastırılmış üçüncülerin sosyal hayatta bir yer edinme çabasına el uzatmaktır sadece. "Benim başıma gelmez" demeyin. Yarın kardeşiniz, ablanız, dostunuz ve hatta siz... Evet birgün hepimiz "üçüncü" olabiliriz. Gelin el ele verip üçüncülere destek olalım. Yalnız olmadıklarını hissettirelim. Hadi!

9 Aralık 2011 Cuma

Masayı Donatın


Ne zamandır yazı yazmak istiyorum. Açıyorum blogu "yeni kayıt" a tıklıyorum. İstek var yani özünde. Ama yazacak bir şey bulamıyorum. "İngilizce nankördür. Çalışmazsan unutursun hemen" hede hödösü gibi  klişe bir şey galiba bu da. Yazmadıkça yazma yetine töbeestafurullah bir şeyler oluyor. 

Sana yazı yazmadığım bu dönemde blögcüm, kayda değer hiçbir şey olmadı. Vize haftam geçti, okunması gereken romanlardan bazılarını okudum bazılarını okumadım, staja gittim geldim falan. Bu arada staj gerçekten çok sıkıcı bir şey. Aslında sıkıcı olan stajdan daha çok eğitim sisteminin ta kendisi. Sene olmuş neredeyse 2012, dersin ortasında içeri girip kılık kıyafet kontrolü yapan müdür yardımcıları var hala şu hayatta. Ve hala koridorda düdük fantezisi bitmek tükenmek bilmiyor. Türkiye derecesi yapmış çocukların sadece kafalarının sayısala çalışması da ayrı bir trajedi zaten. Edebiyata ilgilerinin olmaması falan değil burda konu. Algılama ve yorumlama sorunları var. Gerçekten. Muhtemelen matematikte fizikte zehir olan bu çocuklara "nasılsın" diye sorduğunda afallayıp birkaç saniye düşünmeleri söz konusu. Yani tüm hayatım boyunca bunlarla uğraşmak isteyip istemediğimden emin değilim. Son zamanların modası olarak galiba büyünce pilot olcam ben.  Zaten hala bizi adam yerine koyan yok. Öğrencilerin "abla" demeleri günlük bir ihtiyaç, bir ritüel. Abla demedikleri hafta işlerim ters gidiyor. Komik olan, geçen hafta lisedeki hademenin, bizi kaçmak isteyen öğrenciler sanıp çıkmamıza izin vermemesi. "Olmaz gidin hocanızdan izin alın" dedi. "Nasıl yani?" diye bakarken ordan diğer hademe (ki sabah "hop genşler nereye?" demişti) "Onlar stajyer öğretmen ya hohoho" diye böyle şakalar gülmeceler falan yaptı. Öf yani işte -_-

Hayatımdaki bu çok eğlenceli, adrenalini yüksek ve çılgın anlar dışında güzel olan tek şey, geçen hafta arkadaşlarımla gittiğim Yastık Adam'dı sanırım. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun son zamanlarda izlediğim en iyi oyunu bence. Murat Çidamlı ve Tolga Tekin'e kalbimin orta yerinden yanar dönerli bir meyve tabağı yolluyorum. Oyunun yazarı sevgili Martin Mcdonagh beyefendiye de izninizle yan masadan bir içki gönderiyorum. Her ne kadar İrfan Şahinbaş sahnesi ebesinin gözünde bir yerde olsa da sanırım bu sahneden başka bir yerde bu kadar etkileyici olmazdı. Hikayesi, oyuncuları, efektleri derken fazla başarılı bir şey çıkmış ortaya. Gitmeyen varsa mutlaka gitsin. Darılırım bak, hatrım kalır.