11 Nisan 2012 Çarşamba

Yeni Aile Planlamasını Açıklıyorum


Üniversitenin 2. yılı mıydı, 3. yılı mıydı hatırlamıyorum ama çeşitli okul faaliyetlerine katıldığım delikanlı dönemlerimdi. Şimdi 6. seneyi neredeyse dolduracağım şu dönemlerde, bizim bölümün düzenlediği İstanbul gezisine gitmeye bile halim yok. Ama o zamanlar toplulukların aktivist bir üyesiydim ben. Bu zaten üniversitenin ilk yıllarında kızların saçlarını kızıla boyatması ve erkeklerin saç sakal uzatmasıyla paralel gelişen bir durum. Genelde rock müzik dinlenir, Hacettepe ve ODTÜ'nün şenliklerinde sarhoş olunur falan. Leş dönemler işte. 

Yine o dönemlerde okulun kampçılık ve doğa sporları topluluğuyla bir trekkinge katılmıştım. Sabahın kör bir saatinde evden ayrılıp Kızılcahamam'a gittim. Ve cep telefonumu sırt çantamın içine atıp bir daha da bakmadım. Çünkü bir günlük de olsa  teknolojiden uzak durmak istedim. Çünkü üniversitenin ilk yıllarındaydım. Çünkü hayata dair bazı isyanlarım vardı. Çünkü henüz 20 yaşında bile değildim. 

Yürüyüşün bitmesine yakın -ki akşam 5 falan olmuştu- grup lideri "Arkadaşlar beni okuldan aradılar, ulaşamayan aileler varmış. Herkes telefonlarına baksın biraz ara veriyoruz." dedi. Herkes baktı bir sıkıntı yok. Benim aklıma geldi aslında ama kedidir kedi dedim. Telefonuma bir baktım ki 20 cevapsız arama, 30 mesaj. Annem, babam, amcam, kuzenlerim, alakalı alakasız arkadaşlarım... Ciddi bir takım çalışması olmuş yani. "Tamam ulaşılamayan benmişim" dedim ve annemi aradım. Annemin "Sen nerdesiiiiiieeeeğnn!" diye öyle bir çığlığı vardı ki hala Kızılcahamam'ın dağlarında onun yankısı duyulurmuş bazı bazı. O çığlıktan gruptaki insanlar korktu yani öyle bir çığlık. Neyse konuştuk, hayatta olduğuma ikna etmeye çalıştım ve yürümeye devam ettik. Yürüyüşün sonunda bizim okulun kaplıca otelinde bir şeyler yicektik. Otele doğru yaklaşırken kapıda bir grup otel çalışanını gördük. Bizi görünce yaklaşıp "İsmini Vermek İstemeyen Seyirci yanınızda mı?" diye telaşla sordular. Zaten o dakikadan sonrasını çok hatırlamıyorum, savunma mekanizmasından beynim o anları sildi sanırım zihnimden. Hala orada bulunan bazı arkadaşlarımın aklına bu rezilliğim gelir ve gülerler. 

Peki benim bilinç altıma attığım bu anım yine niye pörtledi? Bu rezilliğimi daha geniş kitlelere ulaştırmak ve bu anıyı ölümsüzleştirmek istemedim durup dururken tabii. Bizim yurtta internet çok tuhaf. Bizim kattaki modem çalışmıyor, kendimi duvara yapıştırıp A bloktan yararlanmaya çalışıyorum falan. Bayaa çaba harcıyorum yani. Ben de çalışma salonuna indim bilgisayarımla. Çalışma salonu da yerin 9 kat altında olduğu için telefonum çekmiyor. Su içmeye odama çıktığımda annem aradı "Sen nerdesiin?" diye. Öyle büyük bir deprem değil de artçı etkisi gibiydi daha ziyade. Sonra tekrar indim. Bu sefer de arkadaşım Facebook'tan mesaj attı "Zeki amcam sana ulaşamamış merak etmiş bir ara" diye. Facebooktan kalp yaptım, "yaşıyorum Zekicim" dedim. Öyle minnoş ebeveynlerim var ki, benim önceki yıllarda yaşadığım bu travmayı her daim canlı tutup unutturmuyorlar asdf :D 

Babamı da rahatlattım ve buradan tüm insanlığa seslenmeye geldim. Tek çocukla kalmayın, çok çocuk yapın! Öyle RTE'nin dediği gibi üç çocuk falan değil. 6-7 tane yapın siz garanti olsun. Yapın ya elinize mi yapışır. Hem çocuk rızkıyla beraber gelirmiş derler. Yapın nolur! 

10 Nisan 2012 Salı

Elimde Sihirli Bir Değneğim Olsa Kendime Akıl Dilerdim


Uzman Tv'de "uçuk nasıl tedavi edilir?" diye bir video izliyordum demin. Niye Uzman Tv ben de bilmiyorum. Google'da ne aratsam o çıkıyor çünkü. Uzman Tv bambaşka bir kültür zaten, ayrı bir ekol. Neyse bilmediğim bir şey söylemedi gerçi küt saçlı, ev ekonomisi öğretmeni tipli kadın, ağzını şaklata şaklata. Dediği şeylerin hepsini ben de çıkar çıkmaz yaptım zaten. Kaç gündür dudağımdaki uçuk, uçuk virüsünün lenf bezlerime sıçramasından kelli bir ağrı ve gözümde geçmek bitmeyen bir batmayla yaşıyorum. Bütün dünyam başıma yıkılmış bir haldeyim yani. Dün de uçuğum geçmek üzereyken yeni yeni kabarcıkları görünce annemi aradım. Dünyamın başıma yıkılmış olduğu detayını da cebimize koyarsak, konuşma sırasında zırladığım gerçeği çıkar ortaya, ki bu doğrudur. Ardından annem babamı aramış, babam beni aradı. Böyle bir zincirleme telefon tamlaması gerçekleştirdik kendi aramızda. Dünden beri de günün çeşitli saatlerinde ikisi tarafından aranıp, halet-i ruhiyem teftiş ediliyor. Zira uçuk için ağlayan bir insana ben de normal gözüyle bakmam zaten. 

Annem haftalardır dedem hasta olduğu için onun yanında. Bana da iyi olduğunu söylüyorlardı ama bugün, aslında onun geçen zamanlarda yoğun bakımda yattığını, komalara girdiğini, iç kanama geçirdiğini, durumunun kritik olduğunu ve yeni yeni toparladığını öğrendim. Beni üzmemek için bunların hiçbirini söylememişler. Dedemin hastaneden çıktığını zannedip uçuğum için telefonda zırlarken de annem hastanede onun yanındaymış. İnsanlar ne büyük sıkıntılar yaşayıp sırf beni üzmemek için yansıtmıyorken benim bok kadar şeyi büyütüp onları huzursuz etmem bencillikten başka bir şey değil. Küçükken daha akıllıydım ben ya. Niye böyle oldum? İşte tek çocuk bu yüzden yapmayacaksın aslında. Elinin altında bir tane yedekte düzgün bir çocuk olacak ki en azından onunla avunasın. Anne baba, siz ikinci çocuğu bir düşünün bence çok geç kalmadan.
Özür dilerim :* 

4 Nisan 2012 Çarşamba

Küçük İnsan


Sınavdan sonra Berk'i evine bırakmak için Tunalı'ya gidiyorken "Hava ne güzel, Kuğulu Park'ta oturup simit yemesek mi?" diye konuştuk. İlke de "Evet ne güzel olurdu" gibi bir şeyler söyledi. "Hadi yiyelim o zaman." dedik. İlke şaşırdı. Simit+ayran+Pınar Beyaz yaptık. Kuşları besledik. İlke daha da şaşırdı. Hayallerimiz bile küçük blög. Hemen gerçekleşen cinsten. 
Eskiden dansöz olacaktım, aya çıkacaktım sonra. Daha büyük hayallerim vardı benim. Nerden nereye :ı