"Baban çok sert adamdır senin şimdi ya. Evde iştimaya falan çıkıyor musunuz? Asker ya hani ehiehi" gibi söylenen laflara "Dizi ve filmlerde ağlar aslında o." karşılığını vermemin tek nedeni olarak babamın trompet çalmasını görüyorum. "Silahı da var vurur valla erkekleri heey" gibi laflara ise "İlk aşkımı annemden önce babama anlatmıştım." karşılığını vermemi de evet yine trompet çalmasına bağlıyorum. Müzik törpülüyor galiba insanı. "Asker ve müzisyen nalaka?" sorularına "bandocu asker" cevabını da en az "Nasıl 6 yıl senin okulun ya? Tıp mübarek ehiehi" sorusuna cevap verdiğim kadar vermişimdir. Bir de trompeti trampet zannedip "Haa lisede ben de boru trampet takımındaydım ehiehi" diye konuşanlara bir bu kadar daha gerçekleri anlatmaya çalışmışımdır. Görüldüğü üzre gayet sabır taşı bir insanım.
Ve ben de bu sabır örneğini sanat platformuna taşımaya karar verdim. Aslında bu kararı daha küçükken vermiştim ama babam muhtemelen beni kendine güçlü bir rakip olarak gördüğü için, buna zamanında "Dudakların ezilir boşver" diyerek engel olmaya çalışmıştı. Ama güneşi balçıkla sıvayamazsın sevgili babacığım. Gün gelir ve o güneş parlar, engel olamazsın yani. Yarından itibaren babamın trompetçi bir arkadaşından ders almaya başlıyorum. "Trompetçi bir babanın kızına bir başkasının trompet öğretmesi biraz garip." dese de babam, hepimiz biliyoruz ki babadan ve kocadan hoca olmaz.
Zamanında iki tekerlekli bisiklete binmeyi babamdan öğrenme gibi bir tecrübe yaşamıştım. İkinci güne geldiğimizde artık bütün lojmandaki insanlar balkonlardan üzülen gözlerle bana bakıyordu. Böyle bir platformda romantik trompetçi yok çünkü karşımızda. Hötöt asker bir baba var. Dolayısıyla konuşma, yürüme gibi neyse ki bir şekilde kendiliğinden öğrenilen şeylerden sonra babamdan öğrendiğim ilk ve son "ebiliti"dir pisiklet. Daha sonraki eğitim öğretim hayatımıza ne biliyim; yalan söylememek, kibar olmak, siyaset, edebiyat gibi konularda tatlı dille başarabileceğimiz şekilde devam ettik. Psiko-motor davranış türü aktivitelerden uzak durduk. Gül gibi geçinip gittik.
"Gitar virtüözü olcam" hayaliyle ailesine gitar aldıran her ergen gibi zamanında ben de aldırmıştım bir gitar. Ve ilk haftada "Parmaklarım acıdı be!" diyip dolabın üstüne süs olarak koymuştum. Şimdi dolabın üstünde bile durmuyor artık o, nerde bilmiyorum. Ama bak trompeti elime alıp çok üflemişliğim var. "Sanatçı olacağım küçüklüğümden belliymiş. Saç fırçalarını mikrofon yapıp ayna karşısında şarkı söylerdim." diyen şarkıcılar gibi ben de bu örneği verebilirim mesela. Gerçi ses çıkarabiliyordum ama o sesler bir Louis Armstrong değildi haliyle. Şimdi 3 aylık hızlandırılmış bir eğitimle Louis Armstrong olmaya gidiyorum canlar. Sıkılmayıp, "dudaklarım acıdı be!" demeden bu işi başarırsam geldiğimde bir çağrı atarım. Öbdüm.