Yolcu profili denen bir şey var. Mesela önemli bir kesimi üniversite öğrencileri oluşturuyor. Bunlar Uykusuz okurlar, Kamil Koç'un Rahat Hat'tında genelde tek kişilik koltukta giderler, kızlar çoğunlukla kızıl kıvırcık küt saçlı (arkası kısa önü uzun) , erkekler küpeli keçi sakallı falan olurlar. Bu kesim genellikle yazın Olympos, Çıralı, Kelebekler Vadisi gibi yerlerde tatil yapar. Eğer yanınıza düşerlerse tedirgin olmanıza gerek olmayan tiplerdir zira kulaklıkları takıp yolculuk boyunca ses çıkarmazlar. Mis gibi bir yolculuk partnerleridir.
Bir diğeri "çocuklarına ekstra bilet almayan anne" modelidir. Gayet pinti olan bu tip kadınlar için yolculuğun 2 saat ya da 8 saat oluşu fark etmez, çocuğu kucağında götürebileceğine inanmıştır çünkü. Mutlaka boş koltuk olur diye alınmayan biletler sonunda bir yerlerde patlar. Bu yaz aynı mantıkla tek bilet alan iki kadını yan yana otururken gördüm mesela. İkişer çocuklarıyla birlikte altı kişi gittiler iki tanecik koltukta. Bunlar da böyle bir profil.
Daha aklımda vardı bazı tipler ama bugün aşı olduğum için uyuşuğum sabahtan beri. Yazasım gelmedi onları. Bu arada bitti benim kuduz aşılarım nihayet. 1 hafta sonra içki içicem. 1 aydır sek Erikli içip durdum, bu kadarı kafi sanırım. Neyse görüldüğü üzre yolculuklar yaptım ben. Antalya'dan Ankara'ya geldim, ordan Zonguldak'a gittim dedemi anneannemi görmeye 1-2 gün, sonra yine geldim Ankara'ya falan bir sürü yol teptim. Bu yolları teperken film de izledim. Otobüsteki filmlerde İncir Reçeli varmış. Bu filmi de Facebook'ta o kadar çok yağladılar balladılar ki görmüşken izliyim bari dedim. Çünkü "incir reçeli güzeldir" diye iletiler mi yazılmadı, şarkılar mı paylaşılmadı, profil fotoğrafları mı yapılmadı film karelerinden... İnsan merak ediyor haliyle. Film için sadece şunu söyleyebilirim; götüm gibiydi. Kimse kusura bakmasın ama bir filmin içine bu kadar çok klişeyi sığdıramazsın yani, olmaz patlar bir yerde. Her sahnesi ayrı demode. Bir parçası eksik tamamlanmamış puzzle var ve o eksik parça son sahnede ölmek üzere olan kahramanın elinin içinde falan. Nasıl yaratıcı geçekten. Aşırı doz klişeden altın vuruşla ruhumu teslim edecektim ki Ankara'ya vardım neyse ki.
Çok sevdiğim arkadaşım Hüsot evlendi ayrıca. Aslında onun için erken geldim ben Ankara'ya. Servisin arkasında dedikodu yaptığın, dalga geçtiğin, eğlendiğin insanı damatlık giymiş görünce garip oluyor insan. Kendimi de topuklu ayakkabıyla görünce garip oldum mesela. Ayağım 2 gün kramp girmiş gibi ağrıdı. İnsan anatomisine ters bir kere o ayakkabılar. Kadının toplumda gördüğü baskının ve şiddetin bir diğer dışa vurumu. Dikkat ettiyseniz "dışa vurum" gibi kelimeleri cümle içinde kullanarak toplumsal mesajlar gönderiyorum. Ah ne kadar marjinal ve de entellektüelim. Her neyse giyene saygım arttı özetle, zor iş. Elbise sonra... Daha giyer giymez krem damlattım eteğine, düğünde de ordövr tabağından domates döktüm üstüme. Alışmamış götte don durmuyor görüldüğü gibi.
Hava durumuna bakacak olursak, muhtemelen Balkanlar'dan gelen serin havanın etkisindeyiz. Hava yarın Ankara'da yağmurlu ve 19 derece. Yanınıza hırkalarınızı ve şemsiyenizi almayı unutmayın. Evet, ben geldim :*