1 Mart 2011 Salı

Perili Yurdun Kavalcısı


O bahsettiğim pis havlu bezi 7. katın yangın merdiveninden bulvara doğru attım geçen gün. Yere düşüşünü seyrettim, oda arkadaşım da şahit. Biraz süzüldü havada, sonra yön değiştirdi üstüme üstüme uçmaya başladı "kış kış cinler" diye tempo eşliğinde geri püskürttük neyse ki. Koşa koşa gidip odamızın camından baktık. Yerdeydi. Manda boku gibi yapışmış halde. "Artık banyodaki kaloriferin üstünde nah görürüz seni" dedik, tükürdük bir de ardından. Sonra da çıktım gittim yurttan. Çıkarken onu da unuttum zaten. Aklımı meşgul edecek daha mühim poroblomlarım var çünkü.

1-2 gün sonra Gizot mesaj attı telefonuma. "Bez aynı bez, yer aynı yer, bok aynı bok" diye. Yatır Pasaklı Sally hazretleri öyle uygun görmüş. Kadın pis. Keçi gibi de inatçı! Aylardır ben çöpe atıyorum, o geri getiriyor. Kesin yaşarken götünü bile yıkamıyordu o. Git iki fakir fukaraya, garip gurabaya yardım et. Yatırsan yatırlığını bil, işini yap. Germe bizi burda. İne cine nanik yapanlar için elimizde çöpten boklu bezleri çıkarıp etrafı kirleten deli bir "temizlikçi" var sizin için de uygunsa. Mistik güçlere ben bile daha sıcak bakıyorum bu şartlar altında. Yoksa o çöpleri tavuk gibi didiklerken gördüğüm anda ben didiklerim o temizlikçiyi hoş olmaz. Pardon "kat sorumlusu" nu. Zaten her şey bu etiket kargaşasından doğdu. Temizlikçi temizlikçiliğini kabul etse ortada poroblom falan kalmaz. Temizliğini yapar gider. Polemiğe girmez. Ama iş "kat sorumlusu" na dönüştüğünde gereksiz bir sorumluluk biniyor insanların tepesine. O katın pis bezlerinden bile sorumlu hissediyorlar kendilerini.

Bir de çamaşırları yıkayan bir apla var. Onun henüz janjanlı bir ismi yok. Gün gelir "moda sektöründeyim" der, "tasarımcıyım" der, artık orası bizi ilgilendirmez he der geçeriz. Ama çamaşırlarımla birlikte verdiğim yumuşatıcıyı kullanmamak niye? Bunu bir sorarlar adama. Peki "kurutma makinesine atmayın lütfen" dendiği halde inadına çarşaflar niye girer o makineye? Tütsülenmiş kelle paça gibi kokmasa benim için hiçbir poroblom yok. Ama öyle bir hissiyat. Sıcak oluyorlar bir de, keçi boku düşse arasından şaşırmam. Çamaşır, çarşaf dediğin şey yumuşatıcı kokar. Kokmayanı rencide ederler, toplum içinde küçük düşürürler. Sinem Kobal ve annesinin sevimsiz reklamı kimseyi soğutmasın, yumuşatıcı candır sonuçta.

Sonra kendini hala asker zanneden emekli bir albay var müdür olarak. O komutan, biz erbaş. Sabahları iştimaya çıkıyoruz, mıntıka temizliği falan yapıyoruz zihninde. Böyle fantezileri var eminim. Onunla takışmazsam günüm ters gidiyor, fırsatını bulduğumda yapıyorum bunu ben de. Bahçedeki kedileri çöp poşetlerine atıp toplatmaya kalktığında "kedi katili!" diye bağırdığım zaman küsmüştü bana. En son tartışmamızda da ettiğim laflara "sen hukuk mu okuyorsun?" diye karşılık verdi. Hakkını savunmak için illa hukuk okumanın gerekliliğine inanmış kendisi.

İşte böyleyken böyle blog. Yurt dediğin garip şey. Yorucu şey. Bu yazımı öberim diye bitirmiyorum. Zaten ben normalde kimseyi öpmem. Öpen olursa da yanağımı silerim gizlice. Çüüs.

4 yorum:

Mystery dedi ki...

ahahahah pek güzel özetlemişsin olayları, parmaklarını yiring senin. bi de öpering ama silmek yok :)))

İsmini Vermek İstemeyen Seyirci dedi ki...

Arada silmediklerim var zaten:D

İsmini Vermek İstemeyen Yorumcu dedi ki...

Sizde iyi bir yazar,iyi bir mizahçı olabilecek potansiyel var...Diliniz akıcı ve Türkçeyi iyi kullanıyorsunuz(poroblom! hariç)...
Durmak yok,yazmaya devam...

İsmini Vermek İstemeyen Seyirci dedi ki...

Sizde de isimleri çalabilecek bir potansiyel var sevgili yorumcu:D
Poroblom olur, çüüs olur, sonra efendime söyliyim biraz ağzım bozuk olur.. Ama olur bir şekilde ya kimler kimler yazmıyor ki değil mi? Bu ülke her şeyi sansürlediği gibi beni de sansürleyene kadar yazarım teşekkür ederim. Beni sansürlediklerinde de artık bokumu yesin herkes! Yine ağzım bozuldu. Öberim yorumcum ayrıca size baba diyebilir miyim?