4 Mart 2011 Cuma

Sol baştaki benim.. Foto eski bıyıklarım biraz daha gür şimdi, gözlere de lens taktım..


Beyin göçüyle Evropalara giden bir arkadaşımın blogla ilgili söylediği süper bir benzetmesi var. Blogu müsil olarak görüyor. İçinde birikenleri, kimi zaman söyleyemediklerini bloga yazıp rahatlama terapisi. Tıkandığında at bir müsil sonra çek sifonu rahatla. Aynen öyle. Ben de attım şimdi bir müsil daha.

Bendeki bağırsak rahatsızlığı, artık neredeyse 5. seneyi devireceğim okulumla ilgili. Ve 1 sene daha bu kabız sorununu çekmek zorundayım. Hayır tıpta da okumuyorum, sene de uzatmadım. Bu sorulara da yıllardır aynı cevabı vermekten ayrıca sıkıldım. Her neyse. Bir kere sınıf dediğin en az 40 kişilik olmalı. Hatta notlarını parayla satan tipler, adını bilmediğim insanlar olmalı o sınıfta. "Aynı sınıftayız ama hiç muhabbetim olmadı" demeliyim birinden bahsederken. Ya da sınıfın arkalarına oturup müzik dinlemeliyim belki, belki bir hocayı sevmediğim için farklı şubede derse girmeliyim. Olamaz mı? Olabilir. Aşk mesafeleri sever. Ayrıca hoca dediğinle de aranda mesafe olmalı mesela. Öyle seninle muhattap olmamalı, dersini anlatıp gitmeli. "Hoca ve öğrenci arkadaş olmalıdır" büyük yalan bir kere. Kimse kimseyi kandırmasın. Hiçbir hocamla arkadaş olmak istemiyorum ben, onların da bana bayılmadığına eminim. Peki bu çaba niye o zaman?

Öyle bir okulda okuyorum ki sınıfım 18 kişilik. Osursam "Duygu osurdu!" derler. Farkındalık had safhada sayıdan dolayı. "Bugün pek derse katılmak istemiyorum, arkalara geçeyim" desen önünde sadece tek sandalye var. En fazla bir kafa arkada olabilirsin. Burnumu karıştırsam hocayla göz göze geliriz. Hocalar da bu sayıyla ters orantılı olarak fazla şeyler mesela. Imm şeyler işte. İçlerinde tabii ki pamuklara sarmalayıp saracağım, bal kaymak hocalarım oldu. Ama onların da %90'ı okuldan ayrıldı zaten. Ve bu dönemki hoca profili beni gerçekten yordu genşler. Ben lisedeyken bile hatırlamıyorum ki bir hocam önceki dersine girmedi diye öğrencisine tavır yapsın, hesap sorsun. Dersine ister gelirim, ister gelmem sonuçta. Dönem sonunda not dökümünde göreceğim "f" notu tamamen f ile benim aramda. Zaten c'den aşağı not da gelmez bana kapiş? Sen niye bu kadar dert ettin? Yakında tırnak kontrolü yaparlarsa şaşırmam, öyle bir kulak memesi kıvamına geldik.

Ve yine okuduğum okuldan ve bölümden dolayı sanırım, okula sadece ders dinlemeye gitmek gibi bir ukte edindim. Hazırlığı saymazsak 4 senedir her ders için ayrı ayrı sunum hazırlamaktan, ödev yapmaktan, makale tartışmaktan, ders anlatmaktan kusabilirim artık. Tek istediğim hoca anlatsın ben not tutayım arkadaş! Çok mu şey istiyorum? İyi ki "öğrenci merkezli eğitim" diye bir şey çıkmış ortaya. Evropa'da hiç ders anlatılmazmış, öğrenciler kendileri araştırıp takılırmış. Evet burası da Evropa çünkü. Her şeyimiz tam eğitim sistemimiz eksik kalmasın. Bir de bu okula para veren insanlar var ben en çok onlara üzülüyorum. O kadar parayı ben versem hiç ders anlatmam, hep hocanın anlatmasını beklerim. Bir de anlatıyorsun beğenmiyor. E bir kere de sen anlat biz dinleyelim. Anlatan var bir tane mesela onu da susturamıyorsun. 4 saatlik derste 10 dakika ara kapanın elinde kalıyor. Onda da rica minnet. Sonrasında "sizin nazınızı çekemem istemeyen gelmesin" tripleri. Özel okulda okumak demek sanırım biraz da hocaların kaprisini çekmek demek. O hazırlık atlama sınavında üşenip girmemezlik yapmayacaktım. Eğer hazırlık okumamış olsaydım şu an burada mezuniyet balomda ne giyeceğimin gereksiz muhabbetini yapabilirdim size. Neyse kaldı 3 dönem. Bu dönem de çabuk geçer ümidindeyim. Kaldı 2 dönem. Matematiğim çok iyidir daha önce bahsetmiş miydim?
Blogumun ucunu yaktım. Asker mektubu oldu bu. Şafak bilmem kaç. Sifonu da çektim. Çüüs.

2 yorum:

Mystery dedi ki...

:)) acaba sen bu dünyaya beni güldürmek için mi geldiin?

İsmini Vermek İstemeyen Seyirci dedi ki...

Ama bu aramızda kalsın:D