Şu 23.5 yıllık ömrümde çeşit çeşit insan gördüm. Cüzdanına hurma çekirdeği koyan ya da çayına dört şeker atanlar içlerinde en masum olanlarıydı. Küçükken tasolarımı çalan karşı komşunun kızı vardı mesela. Ben de onun en sevdiği Tweety'li tasosunu bilerek kırmıştım, ödeşmiştik. Benden yaşça çok da büyük olmayan küçük dayım kolalı şekeri bana vermeyip limonluyu kakaladığı zaman o okula gittiğinde dolabındaki bütün Galatasaraylı futbolcuların yapıştırmalarını yırtmıştım, ödeşmiştik. Görüldüğü üzre ben de gayet eşitlikçi bir insanım yeri geldiğinde. Ama yaşım 24'e doğru yol alırken öyle taso kırmalar, kağıt parçalamalar olmuyor tabii artık. Ödeşemiyorum ağız tadıyla.
Son zamanlarda liselilerle ödeşmek istiyorum mesela. Çünkü stajım yine başladı. Bu dönem 10. sınıflara da gitmeye başladım. Aramızda neredeyse 10 yaş fark olmasına rağmen yan yana geldiğimizde benimle yaşıt gözüken dana gibi kızların tuhaf bakış ve tavırlarıyla karşı karşıyayım. Eskiden kendi aramızda konuştuğumuz "kadın hocalar erkek öğrencileri neden daha çok seviyor?" un cevabını şimdi şimdi almaya başladım. Gönül ister ödeşmek adına saçını çekeyim, dişlerindeki tellerle çok çirkin gözüktüğünü yüzüne vurayım ama olmuyor tabii. Etik olmaz en başta. Öğretmen öğrenciyle ödeşir mi di mi ama? Zaten ben niye öğretmen oluyorum, beni kim kandırdı da buradayım onu da bilmiyorum. 18 yaşımı doldurmamıştım üniversite tercihi yaparken, şu an onların sayılmaması lazım. Çok küçükken dansöz olmak isterdim mesela. Büyük hedeflerim vardı benim. Hep ailelerin sanata önyargılı olması işte, hep! Şimdi tercih yapıyor olsam ilk sıraya Boğaziçi Tıp, ikinci sıraya da ODTÜ Tıp yazardım. Kazanana kadar da başka tercih yapmazdım. Hedeflerim büyük nabacan.
Neyse insan tahlilime dönecek olursam, küçükken duvar boyası yiyen insanlara da rastladım, göz kapaklarını dışa doğru kıvıranlara da. Ama en tuhafları liseliler ve okullardaki orta yaşlı kadın öğretmenler çıktı. Gerçekten. Tuhaflık evresinden birincisini atlattım. İkincisini ıskalarım umarım. Zira doktor olcam ben. -_-